Sosyal Yabanlaştırma: Social Rewilding ve 2025'te Bizi Neler Bekliyor?
“Social Rewilding” ifadesini Türkçeye çevirirken, anlamını doğru yansıtmak ve anlaşılır kılmak önemli. Bu ifade, insanların doğayla ve doğal yaşamla yeniden bağ kurmalarını, sosyal yapıların daha doğal ve içgüdüsel biçimde yeniden canlandırılmasını ifade ediyor.
Dijital dünyanın hızla yayılması, bizi pek çok kolaylık ve olanakla buluşturdu; ancak aynı zamanda ilişkilerimizde yüzeyselleşme ve doğadan kopuş gibi olumsuz sonuçlara da yol açtı. Bu bağlamda, “Social Rewilding” kavramı son dönemde giderek daha fazla önem kazanmaya başladı. Social Rewilding, bireylerin dijital dünyadan bir adım geri çekilerek daha derin, anlamlı ve doğayla uyumlu bağlar kurma çabalarını ifade ediyor. (Google Translate’e sorsanız: “Sosyal Yeniden Yabanlaştırma” diyor bu arada) 2025'e doğru ilerlerken, bu trendin toplumsal yaşamda ve iş dünyasında nasıl etkiler yaratacağını ve bizi nelerin beklediğini anlamak, önceliklerimizden biri haline geliyor.
Kavrama “Social Rewilding” dendiğini bilmeden (belki de bu isim verilmeden oldukça önce) katıldığım bir “sessizlik yürüyüşü”nden bahsederek yazıya başlamam doğru olur. Kurumsal bir firmanın üst düzey yöneticileri için kurgulanan bir eğitime gözlemci olarak katıldığım bir gün ormanda buluşmayla başladı. Kısa bir sohbetin ardından tüm katılımcılarla birlikte ben de telefonumu, akıllı saatimi hatta akıllı gözlüğümü arabada bırakıp tüm ekiple birlikte ormanda bir “farkındalık yürüyüşüne” çıktım. Şimdilik burada detaylarını yazacak olmasam da günlük hayatımda etkileyici sonuçları olan yaklaşık iki saatlik bir deneyim yaşamış oldum… Doğada yaşadığım bu snırlı süreli dijital detoks örneğini cebimize koyup dönelim “Social Rewilding”e:
Dijital Yorgunluk ve Gerçek Bağlantı Arayışı
Sosyal medya ve dijital platformlar hayatımızı kolaylaştırıyor olabilir, fakat bu kolaylıkların bir bedeli var: ilişkilerimizin yüzeyselleşmesi ve dijital yorgunluk. İnsanlar, sürekli bildirimler, paylaşımlar ve online etkileşimlerle dolu bir dünyada yaşıyor. Her an online olma zorunluluğu, bir süre sonra fiziksel ve duygusal yorgunluğa yol açabiliyor. Bu durum, insanların yeniden doğaya dönme ve daha gerçekçi bağlantılar kurma ihtiyacını artırıyor.
Social Rewilding, bu noktada bir tür “yeniden doğaya dönüş” olarak değerlendirilebilir. İnsanlar, teknoloji ile sürekli iç içe olmaktan kaçınarak, doğa yürüyüşlerine çıkmak, meditasyon yapmak, daha az teknolojik cihaz kullanarak zaman geçirmek gibi yöntemlerle kendilerini yeniden dengelemeye çalışıyorlar. Bu süreçte sadece doğayla değil, aynı zamanda birbirleriyle de daha derin ve anlamlı bağlar kurma ihtiyacı doğuyor. 2025'e doğru ilerlerken, bu eğilimin daha da güçleneceği ve insanların dijital dünyadaki varlıklarını sınırlayarak, daha çok “an” içinde yaşamaya odaklanacağı öngörülüyor.
Bu noktada, koçluk çalışmaları da bireylerin ‘anda kalma’ becerilerini geliştirmelerine önemli bir katkı sağlayabilir. Koçluk süreçleri, bireylerin mevcut anı daha derinlemesine yaşamalarını ve dijital dünyanın getirdiği dikkat dağınıklığını yönetmelerine yardımcı olarak, kişilerin daha dengeli ve tatmin edici bir yaşam sürmelerine yardımcı olabilir.
İş Dünyasında Social Rewilding: Daha Gerçekçi ve Samimi Deneyimler
Social Rewilding trendi sadece bireylerin değil, iş dünyasının da gündeminde. Şirketler, müşterileriyle daha samimi ve gerçek ilişkiler kurmanın yollarını arıyor. Artık tüketiciler, markalarla olan ilişkilerinde sadece ürün ya da hizmet değil, aynı zamanda bir anlam ve topluluk hissi arıyorlar. Bu noktada, markaların sadece dijital platformlarda var olmakla yetinmemesi, aynı zamanda fiziksel ve duygusal bağlar kurmaya yönelik girişimlerde bulunması gerekiyor.
Örneğin, yüz yüze etkinlikler düzenlemek, topluluk oluşturma faaliyetlerine odaklanmak ya da fiziksel deneyimler sunmak, markaların Social Rewilding trendine uyum sağlamasına yardımcı olabilir. İnsanlar artık sadece tüketici değil, aynı zamanda anlamlı bir topluluğun parçası olmak istiyorlar. Bu nedenle, markaların müşterileriyle olan ilişkilerini dijitalin ötesine taşıyarak, gerçek hayatta da bağlar kurmaları önem taşıyor. 2025'te, bu tür deneyimlerin şirketlerin rekabet avantajı sağlaması açısından kritik bir öneme sahip olacağı düşünülüyor.
Elbette ki konu sadece marka ve müşteri ilişkileri konusu değil. Kurumların çalışanları için Social Rewilding’i destekleyecek uygulamalara yer vermeleri de işveren markası olarak öne çıkmalarını sağlayacaktır. Çalışanlara doğa ile bağlantı kurma fırsatları sunmak, yüz yüze ve canlı topluluk etkinlikleri düzenlemek ve dijital yorgunluğu azaltmaya yönelik uygulamalar, kuşkusuz onların iş yerinde daha anlamlı ve dengeli bir deneyim yaşamalarına katkı sunacaktır. Bu tür girişimler, Social Rewilding’i sahiplenmenin ve çalışanların kendilerini değerli hissetmelerine yardımcı olmanın önemini vurgulayan bir işveren markası oluşturmak için büyük bir fırsat yaratmakta. Bakınız yukarda bahsettiğim deneyim aylarca önce bir kuruma sunulan liderlik gelişim programının bir parçasıydı ve atı alanın Üsküdar’a doğru çoktan yola çıktığının bir kanıtı gibiydi.
Doğa ile Yeniden Bağlantı: Bireysel ve Toplumsal Dönüşüm
Social Rewilding sadece dijitalden uzaklaşmakla sınırlı değil, aynı zamanda doğayla yeniden bağlantı kurmayı da kapsıyor. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan insanlar, betonlaşma ve doğadan kopuş nedeniyle doğal ortamlardan uzaklaştılar. Ancak bu kopuş, bireylerin içsel dengelerini bulmalarını zorlaştırdı ve stres düzeylerini artırdı. Doğaya dönme ihtiyacı, bireylerin sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal sağlıkları için de önem taşıyor.
2025'te bu dönüşümün daha belirgin hale geleceğini öngörmek zor değil. Doğa ile temas, bireylerin stres seviyelerini azaltmak, yaratıcılıklarını artırmak ve kendilerini daha iyi hissetmek için başvurdukları bir araç olacak. Bu bağlamda, şehirlerdeki yeşil alanların artırılması, topluluk bahçelerinin yaygınlaşması ve doğa temelli etkinliklerin ön plana çıkması gibi eğilimlerin artacağı düşünülebilir. Buraya çok kişisel bir ek yapmam gerekirse büyükşehirlerin büyüyen sınırlarındaki kırsal alanlarda pıtrak gibi çoğalan karavan parklarını ve bu alanlara artan rağbeti örnek vermek mümkün. Ayrıca, iş yerlerinin de bu dönüşüme uyum sağlaması, çalışanlarına doğa ile bağlantı kurma fırsatları sunması bekleniyor. Bu, hem çalışan memnuniyetini artıracak hem de iş yerinde daha verimli ve yaratıcı bir ortam yaratılmasına katkı sağlayacak.
2025'te Bizi Bekleyenler: Daha Anlamlı Bağlar ve Toplumsal Yeniden Doğuş
Social Rewilding’in geleceğe dair en önemli mesajı, daha anlamlı ve derin bağlar kurma ihtiyacının giderek artacağıdır. Dijitalleşme hayatımızın ayrılmaz bir parçası olmaya devam edecek olsa da, insanlar bu dijital dünya içinde kaybolmak yerine, kendilerine ve çevrelerine daha fazla zaman ayırmak isteyecekler. Bu, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde daha sağlıklı bir yaşam tarzına geçişin işaretidir.
Markalar ve işletmeler için bu trend, müşterileri ve çalışanlarıyla daha güçlü ilişkiler kurmak adına büyük bir fırsat sunuyor. İnsanlar artık yalnızca bir ürün ya da hizmet satın almak istemiyor; aynı zamanda bu ürün veya hizmetin arkasındaki anlamı ve kendilerine nasıl bir değer kattığını bilmek istiyor. 2025'te, Social Rewilding trendini benimseyen ve bu doğrultuda stratejiler geliştiren markaların, tüketiciler nezdinde daha fazla değer kazanacağı ve rekabet avantajı elde edeceği öngörülüyor.
Sonuç olarak, Social Rewilding, dijital dünyadan kopmadan, onunla dengeli bir ilişki kurmayı ve daha insani, anlamlı bağlar oluşturmayı amaçlayan bir dönüşüm süreci. 2025'e doğru ilerlerken, bu trendin toplumsal ve bireysel yaşamlarımız üzerindeki etkilerini daha derinlemesine göreceğiz. İnsanlar, iş verenler ve markalar olarak, bu dönüşüme ayak uydurmak ve dijital ile fiziksel arasındaki dengeyi kurmak, gelecekteki başarının anahtarı olacak.